5 Haziran 2011 Pazar

Erik Zamanı İran

İran kesinlikle diğer Yakın Doğu ülkeleri ile aynı kefeye konmamalı. Sadece tarihi, dini, kültürel ve dil açılarından İran ile Arap ülkelerini karşılaştırmaya kalksak 10 cilt kitap yazılır. Arada uçurumlar var. İran kendi başına bir gezegen. Onu anlamak için tarihte çok çok geriye gitmek gerek. Daha ortada ne Büyük İskender ne Roma ne Bizans ne Osmanlı varken burada bir dünya imparatorluğu vardı. Daha Batı Doğu’yu keşfetmemiş ve sömürmeye başlamamışken, Daryus İran’ın bağrından çıkıp ta Anadolu’ya, Kserkes ta Yunanistan’ın içlerine seferler düzenliyordu. Hindistan’dan Ege’ye ve Mısır’a kadar bir dünya imparatorluğu ilk defa İran’da ortaya çıktı. Sanatı, mimarisi, etik anlayışı, duruşu, adaletli tavrıyla Pers İmparatorluğu İran’da kendisinden sonra gelen tüm devletlerin örnek aldığı bir imparatorluk oldu. İran’ın eski dini, ateşe tapanlar ve onların kitabı Avesta, İslam sonrasında bile hiçbir zaman tam olarak yok olmadı. İslamı kabul ettikten sonra, Araplar’ın kibirli ve hükmeden tavrına karşı İranlılar Şii oldular. Arap dünyası ile fiziksel olarak yakın olsalar da düşünsel olarak uzak kalmaya devam ettiler.


İşte İran bir kadim ağaç. Abarku'daki tam 4000 yıllık servi.

İran, Afganistan ve Hindistan üzerinden gelen felsefi, düşünsel akımları kendi dünya görüşüyle yoğurup ortaya dünya literatürünün en güzel örneklerini çıkardı. İbn-i Sina, Firdevs, Sa’adi, Hafiz, Şems-i Tebrizi, Ömer Hayyam, Hasan Sabbah, Nizam-ül Mülk ve nice düşünür, bilim adamı, siyasetçi, astronom ve matematikçi İran’da yetişti. Özellikle Abbasi ve Selçuklu Dönemi’nde İran kültürü, edebiyatı, bilimi çok ilerledi. Antik Yunan felsefesi eserleri buralarda Doğu dillerine çevrildi, Hasan Sabbah’ın tarikatı bu sayede ortaya çıktı.

Şairlerin ve şiirin ülkesi İran. Gül ile Bülbül’ün, Kerem ile Şirin’in, en büyük destanlardan Şehname’nin, şarabın, sorgulamanın ve tevekkülün ülkesi İran. Şiiri romanın karşısına koyup hangisi gelişkin zihinlerin ürünü acaba diye soran kıtakıllılara verilen en güzel yanıt İran Edebiyatı. Goethe’nin bile dönüp dönüp okuduğu şair Hafız’ın ülkesi İran.
İran’ın Batı’ya şüpheyle bakmasının arkasındaki nedenleri görmek de önemli. Batı, İran için ne yaptı? Söyleyelim: Sömürdü, sömürdü, sömürdü. İran’ın 18.-20. yy hikayesini okumaya başladığınızda sadece ve sadece Rusya ve İngiltere’nin İran üzerine yaptığı planları, aralarındaki çekişmeleri, İngilizlerin sürekli rüşvet vererek kendi yerini sağlamlaştırdığını, İran’da petrol bulunduktan sonra sömürünün daha da güçlendiğini göreceksiniz. İran halkıyla ilgili hiçbir şey bulamazsınız bu dönemde. Varsa yoksa Rusya ve İngiltere! Nasıl ama nasıl İran halkından Batı’ya güvenmesini bekleyeceğiz?

Bugünkü İran’ı ve İranlı’yı tanımak için önce bu kültürleri ve tarihi tanımak gerek, yoksa kara çarşaflı kadınlar, sakallı adamlar ve sarı tuğladan evlerden başka hiçbir şey göremeyiz.    

İran’ı bence özel kılan en önemli özelliği kendi başına ayakta durabilmesi, kimseye benzememesi, özgünlüğü. Her ne kadar Batı ile aşık atacak durumda olmamasına karşın ve Batı’nın her türlü çifte standardı ve ekonomik ablukasına karşı İran tam anlamıyla yalnız ve güzel bir ülke olmayı sürdürüyor. Kendi yağlarında kavruluyorlar. Ne zenginler ne de fakir.

İranla ilgili gözlemlediğim başka bir nokta da zengin-fakir ayrımının çok az olması. Türkiye ve Ürdün gibi bölge ülkelerinde hemen göze çarpan zengin-yoksul arasındaki kapanmayacak uçurumlar İran’da oluşmamış. Tabii, Tahran’ın sosyetesi var, tabii mollalar kaymağı yiyor. Ama halkın geneli belli bir standartta yaşıyor gibi gözüküyor. Aşırı yoksulluğa İran’da rastlamadım. Ürdün’de yada Türkiye’de olduğu gibi, bir tarafta kocaman cipler diğer tarafta ayağı çıplak sokak çocukları ve dilenciler yok burada. Herkesin altında bir Paykan, sırtında elbise, ayağında ayakkabı var. Bu anlamda sosyalist bir ülke İran. Kapitalizmin çirkin tuzaklarından, kredi kartlarından, Starbucks kafelerinden, mortgagedan, borçlanarak yaşamaktan kendini kurtarabilmiş bir ülke. Herkes pahalılıktan ve yüksek enflasyondan şikayet etse de İran bence yine de gelirin halka adaletli dağıtıldığı bir ülke. Eğer mollalar ve establishment petrol gelirinin kaymağını yemese çok daha zengin, refah olacak bir ülke İran.

İran’ın şu andaki hali tabii kendi şanlı geçmişine pek yakışmıyor. Bir çeşit durgunluk dönemi yaşıyor İran. Devlet, halkı her türlü baskıcı yöntemle denetliyor. İnsanlar korkuyor, kimseye güvenmiyor, umutsuzlar, kimileri gündelik telaşlarında pek düşünmüyor gibi bunları, kimileri kendine evlerinde görece özgür bir adacık yaratmış, onunla memnun yaşayıp gidiyor.

İran'ın özetleyen resim bu mu?
Devletin halktan, halkın devletten korktuğu her ülkede olduğu gibi burada yeşeren bir sanattan, felsefeden, edebiyatta, müzikten, özgürlükten, çeşitlilikten bahsetmek mümkün değil. Sadece internette gezinmeye çalışmak bile devletin halkını dünyadan izole tutmak için ne kadar mesai harcadığını görmek için yeterli. İran’ın parlak günleri gelecek, hangi halk bu baskıya daha fazla dayanabilir? Bir gün inceldiği yerden kopacak ve İran halkı kimliğiyle ve geçmişiyle yüzleşerek kendi rönesansını yaratacak. Umarım ömrüm o günü görmeye yeter. O gün ben de bir ateş yakıp üzerinden atlayacağım. 

İran'ın dost canlısı, meraklı,sevecen insanları sizi bekliyor!

3 yorum:

gezgin395 dedi ki...

yazının başlığı ile ilgili bir yorum, resim görmedim, bir şey mi kaçırdım ??

mebrure coşkunsu dedi ki...

dün yukarıdaki yazına yorum yapmıştım. ama sanırım başaramadım. umarım bukez....
öyle güzel ifade ediyorsun ki, (bunu defalarca yazdım sanırım)bir sözcüğü okumasam eksiklik duyacağım. harikasın çilerim. az ve öz.. akıcı uslüpla bu kadar kısa bir özetin, kafalarda kitap kadar yer tutacağına az rastlanır.
öpüyorum.
teyzoş mebruş

orbis terrarum dedi ki...

cok cok tesekkur ederim. senin begenmene cok sevindim teyzosum.
evet erik zamniydi ama hic erik resmim yok elimde malsef :( resimle destekleyemiyorum bu basligi..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...