19 Nisan 2011 Salı

Ürdün'ün İnsanları: Welcome To Jordan!

Ben Ürdün insanını çok sevdim. Erkeği de kadını da çocuğu da güleryüzlü, yardımsever ve çok meraklı! Tamam, sokakta turist kadın olarak yürümek bazen sinir bozucu olabiliyor. Herkes sürekli Hello!, How are you? deyip gözünü dikip bakıyor yani sözlü taciz gırla ama kesinlikle sınırları zorlayıcı, müdahale gerektiren çirkin bir hareketle karşılaşmadık.

Ürdün'deki en komik durum bence 7'den 70'e bir turist görünce insanların 'Welcome To Jordan!' demeleri. Bir gün içinde 250 kere 'Welcome to Jordan!' cümlenizi duymanız çok doğal. Sanırım okullarda ilk öğretilen cümle bu. Welcome to Jordan derken ama insanların içtenlikle ve güleryüzle bunu söylemeleri beni biraz duygulandırdı. Turizm geliri ile geçinen, endüstrinin ve petrolün olmadığı bu küçük ülkede, yabancı memleketlerden gelen insanların bu şekilde hoş karşılanması belki de şaşırtıcı değil, ama insanların yüzlerinde bir ikiyüzlülük yada turiste hoş görünme kaygısı değil de gerçekten 'bizim bu güzel ama yalnız ülkemize hoşgeldiniz' havasını sezdim.

Ürdün ile ilgili söylememiz gereken başka bir nokta da, buradaki nüfus ile ilgili. Ürdün'ün %60'ı Filistinli, yani yıllar içine Filistin'den göç etmiş insanlar, %20'si Bedouinler, yani göçebe kabileler, geri kalanı ise Ürdünlü Araplar. Özellikle ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra milyona yakın yada daha fazla Iraklı da Ürdün'e sığınmış. Ürdün bölgedeki ezilen ve şiddetten kaçan halklara hep bir sığınak olmuş ve bu insanlar burada hor görülmemiş, tam tersine gerçek bir sevgiyle ve hoşgörüyle karşılanmışlar. Ürdün'ün bu yüzü beni çok etkiledi, bu konuda Türkiye'den daha iyi bir sicilleri var.

Tabii ki ülkede adını kesinlikle duymayacağınız bir ülke var, 'adı lazım değil' bir ülke. Ürdün'ün Batı komşusu. Tıpkı Harry Potter'daki Lord Voldemort gibi bu ülkenin ismini ağızlarına bile almıyor insanlar. Trafik levhalarında Irak Sınırı, Suudi sınırı, Suriye sınırı yazıyor ama hiç bir zaman 'İsrail sınırı' yazmıyor. Aqaba Körfezi'nde yaptığımız küçük bot turunda bize İsrail topraklarını gösterip 'İşte burası Filistin!' demeleri de aynı tepkinin ve inkarın göstergesi..

Last but not least, bir ülkede herkes mi Barcelona taraftarı olur? Nereye gidersek gidelim adamlar, çocuklar ve kadınlar Barcelona'ya tapıyorlar. Akaba'da bot gezisi yaparken çocuklar bize sordu, Football? Ben de dedim ki Barcelona! Botun içinde ne kadar insan varsa, anneler, anneanneler ve çocukları hep birden bir alkış koptu ki anlatamam. Sonra ben 'Messi!' dedim, yanımdaki çarşaflı kadın 'Messiiiii!!' diye bir çığlık atıp, evet ben de bende Messi'yi çok seviyorum dedi, sonra oğlu bana telefonundaki Messi resmini gösterdi. O anda bu küçük sevimli ülkenin insanları ile Barcelona kelimesi ve onun çağrıştırdıkları sayesinde dost olduk ve birbirimizle bir bağ kurduk. Bu bana çok çok absürd geldi, akaba Körfezi'nin ortasında Barcelona ne alaka? Ama dünya kültüründe artık nereye gidersek gidelim bizi böyle alakasız şeylerin birleştirebildiğini, bir güven duygusu yaratilbildiğini görmek ilginç bir deneyimdi.


Salt'da tütün satın almayacağımı bile bile bana uzun uzun tütün nasıl sarılır diye anlatan beyler..

Kim demiş Ürdün'de içki bulmak zor diye? İşte çöp olarak yol kenarına atılmış likör, votka şişeleri!



Haftanın tek tatil gününde üşenmeyip bizi Ba'ja'ya götüren, sonra da evinde yemeğe davet eden Talal ve merdivenleri almamıza yardım eden Mahmut..

Ürdün bir açık hava aile lokantası. Burada herkes aile, herkes çocuklu, herkes ailece bir aktivite yapıyor. Küçük Petra'da anneanne ve torunu.. 

Ürdün'ün denize kıyısı olan tek kenti Akaba. Burada bir yanınız Ürdün, bir yanınız Mısır ve İsrail (yada Filistin). Yaptığımız küçük bot turunda tanıştığımız çocuklar. Welcome to Jordan!
Akaba'da bize mercanları, küçük balıkları, Filistin'i gösteren motor sahibi adam. Denizin ortasında bir ara benzinimiz bitti, kıyıya zor gittik..

Akaba Körfezi'nden Filistin'e özlemle, saygıyla, iç burukluğuyla bakış..

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...