5 Haziran 2011 Pazar

İsfahan: Dünyanın Yarısı

İran’ın incisi İsfahan’a vardığımızda çoktan yorgunluğumuz azmış, kafamız fazla şey almaz olmuş, sıcak bizi bunaltmış ve bir an önce Tahran’a enstitüye dönme isteği had safhaya ulaşmıştı. Ama İran, en nadide parçasını belli ki en sona saklamıştı.

İsfahan İran’ın incisi. Çok doğru, eskilerin dediği gibi, Esfahan nefs-e cahan, yani dünyanın yarısı İsfahan. Hiç abartısız Şiraz ile beraber insanın gözünün gönlünün bayram ettiği dünya güzeli bir İran harikası burası. Nasıl olmasın? İtalya’nın Roması, Türkiye’nin Konstantiniyyesi, Irak’ın Bağdat’ı, Avusturya’nın Viyanası gibi İsfahan da bir çok sultanın gücünü, başarısını, dünya hakimiyetini, rafine zevklerini, gösteriş hırsını cümle aleme ispatlamak için kendine seçtiği toprak parçalarından biri. İsfahan, Sanat Tarihi’ne Giriş, İsfahan, Kent Planlamacılığı’na Giriş, İsfahan dünyaya, insana, tarihe, evrene giriş, bir kapı, bin kapı, aralayabilene.

İsfahan ipek yolunun geçtiği önemli duraklarından biri, Büyük Selçuklu hükümdarlarının başkenti. Ne var ki kente en çok izini bırakmış kişi Safavi Sultanı Şah Abbas. Onun kent planlamacılığına giriş niteliğindeki projeleri ölümünden 500 yıl sonra bile İsfahan’ı İsfahan yapan yapılar olarak dimdik ve gururlu ayakta duruyor, biz insancıklara yukarından bakıyorlar: Siz geçer gidersiniz, biz kalırız, bizi siz yarattınız ama buranın sahibi biziz der gibiler.

İsfahan çok Avrupai bir kent. Geniş ağaçlıklı yollar, tertemiz sokaklar Berlin’i anımsatmıyor mu? Nehir üzerinde köprüler –eğer nehir kurumamış olsa- belki Floransa’ya benzeyebilirdi. Bakımlı parkları, kocaman eski ağaçları bana Tübingen’i hatırlatmadı mı? Ermeni mahallesindeki kafeleri İspanya’nın küçük bir kentinde bulamaz mısın sanki? Ama İsfahan Avrupa’dan fazlasına sahip. Fazlasını yapan mükemmeliyetin tanımına yaklaşan çinili cami kapıları, saatlerce seyretmeye doyamadığım kubbeleri ve insanın tüylerini diken diken eden, neredeyse dokunsan ağlatacak güzellikteki, içinden çıkmak istemeyeceğiniz camiler. İsfahan bir avuntu, bir kaçış, bir ilham perisi, Doğu’nun dikenli, sarp, renksiz, baskıcı topraklarında akla özgürlük kapısından göz kırpan bir vaha.

İsfahan’da Şah Abbas’ın planladığı ve dünyanın -Tiananmen'den sonra- en büyük ikinci meydanı olan İmam Meydanı’nda öylesine oturduğum merdivenlerde Şeyh Lotfollah Camii’sinin krem-pembe renkli çini bezemeli, zarif ve matematiksel olarak mükemmel kubbesine bakarken şu notları almışım defterime:

İnsanın mekan yaratma kabiliyeti üzerine düşüncelere dalmama sebep olan kent İsfahan’da, kent planlamacılığının en iyi örneklerinden biri olan İmam Meydanı ve onu süsleyen hepsi birbirinden güzel cami ve saraylar arasında yüzlerce İranlı çimlerin üzerine bir kilim atmış, çekirdek çitliyor. 16. yüzyılda Safaviler’in sultanı Şah Abbas bu meydanı hayalinde canlandırırken yüzyıllar boyunca bu meydana yetmiş milletten insanın gelip hayran hayran bakacağını, gözlerini çinili kubbelerden ayıramayacağını kesinlikle ama kesinlikle biliyordu.

Şu güzel mi güzel 20 Mayıs 2011 günü ben, değersiz bir böcek, bu meydandan kalkıp hiçbir yere gidemiyorum. Gözümü kubbelerden, turkuaz çinilerden, mukarnaslardan, Kufik yazılardan, yeşilliklerden ve çiçeklerden alamıyorum. İnsankızı ben, bu dünyadan gelip geçerken biliyorum ki, daha yüzyıllar boyunca bu meydana yolu düşen değersiz böcekler kendinden güzel, kendinden büyük, kendinden değerli bu mağrur yapılara bakıp bakıp duracaklar. Belki o zaman hem kendilerine hayran olacaklar, bunları biz yaptık diye, ya da belki de evrenin merkezine kendini değil de başka bir şeyleri koymayı akıl edecekler sonunda.

Son olarak şunun altını çizmek isterim: Dünyadan geçen her kişi bu kenti görmeli. Mutlaka mutlaka İsfahan'a gidin. Türklere vize istemiyor İran, İran'ın insanları çok tatlı, bir çok insan Azerice konuşuyor, İstanbul'dan Ankara'dan hem THY hem Iran Air Tahran'a uçuyor. Bu güzelliği görmeden şu dünyadan geçip gitmeyin..

Chehel Sotun sarayındaki duvar resimlerinden  birinde Safavi kralının Yavuz Selim' karşı yaptığı Çaldıran Savaşı anlatılmış. Burada Safaviler yenilmiş olsa da resimde Safavi kralı zafer kazanmış gibi görünüyor. Osmanlıların topları ise köşede detaylı gösterilmiş, ne de olsa Osmanlılar ileri teknolojileri sayesinde bu savaşı kazanmış..

Chehel Sotun Sarayı, Safavi Dönemi'nden..

İzlemeye doyamadığım, fotoğraf makinemin belgelemeye yetmediği Şeyh Lütfüllah Camiisinin içinden bir görünüm.

İmam Meydanı Panoramik

Mükemmelliğin tanımı Şeyh Lütfullah Camii

İmam Camii, Meydanı süsleyen diğer büyük camii.

Cuma Camii. Selçuklu, Moğol, Safavi Dönemlerine ait İslam sanatının 800 yıllık gelişiminin gözlenebileceği büyük sanat harikası.

Cuma Camisinin minaresinden bir detay.

Şeyh Lütfullah Camiisinin ön cephesinden bir görünüm.

3 yorum:

karanlığı yiyen keçi dedi ki...

Mimari çok etkileyici. Özellikle renkler. Benimmerak ettiğim İran'ın bir mimar Sinan'ı var mı?

gezgin395 dedi ki...

resmen büyülendim, gitmek için hangi ay en uygun ?

orbis terrarum dedi ki...

kesinlikle bizim oldugumuz ay: mayis. yada nisan. baharda her yer yemyesil, hava cok guzel. gokyuzu masmavi. mayis basi gitmelisin. bir daha giderim ben de.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...