30 Nisan 2011 Cumartesi

Güneydoğu Bölüm 1: Antep, Birecik ve Urfa

Türkiye'deki yolculuğum sırasında bir türlü vakit bulup bloga yazı yazamadım. Gaziantep'den başlayıp yine burada bitecek olan bu iki hafta o kadar yoğun geçiyor ki akşamları yorgunluktan bilgisayarı elime alıp kayıt yazmak içimden gelmiyor. Kusura bakmayın artık! Şimdiye kadar nerelere mi gittik? Konakladığımız yerlerin bir listesini yapiyim:
Antep, Birecik, Urfa, Mardin, Midyat, Diyarbakır ve Kahta.

Midyat hariç hepsinde öğretmenevlerinde konakladık, Diyarbakır'da ise DSİ misafirhanesinde.

-Gaziantep
Harika kebab ve baklava derken zehirlendim, 1 gün öğretmenevi ve hastanede geçti. İmam Çağdaş'ta mükemmel lahmacun ve baklava yedik. Müzesini ve yeni açılacak Zeugma Müzesi'ni binbir rica minnetle gezdik. Antep'e gidecekler için gerçek bir highlight bu müze. Zeugma'yı da ziyaret ettik tabii. Baraj sularının altında kalmış ve kalmamış bölümlerini gördük..

Çok yakında açılacak olan Zeugma Müzesi. Çok gösterişli, mozayiklerin sergilenmesi başarılı.
- Birecik
Burada Fırat kıyısında bir çay bahçesinde oturup keyfi yaptık, ertesi günü kelaynakları ziyaret edip yakın çevredeki höyükleri ziyaret ettik. Mezraa Köyü'ndeki Mezraa Teleilat tamamen otlarla kaplıydı, açmalara yine de göz attık. Bekçi Müslüm'ün eşi ve kızı ile muhabbet edip çay içtik. Kazı ekibini ne kadar çok özlediklerini bize anlattılar. Sonra onların yeni doğmuş buzağısına baktıktan sonra Akarçay Höyük ve Tepe'yi ziyaret ettik. Hazır sınıra bu kadar yaklaşmışken sınır köylerini ve başka höyükleri de görüp Fırat kıyısında biraz daha vakit geçirelim dedik ve Eşme ve tam sınırdaki Ziyaret Köyü'ne kadar gittik. Eşme Köyü'ndeki Neolitik Dönem'i çağrıştıran köy evlerinin içini gezdik ve köy sakinleri ile tanıştık.

Ziyaret Köyü'nde oturup taş atımı mesafedeki Suriye tarafındaki köye ve aradaki mayınlı araziye ibretle baktık. Burada bize ikram edilen çayı içtik ama yemek teklifini Halfeti'ye daha yolumuz var diye geri çevirdik.
Ziyaret Köyü'ne giriş pek de iç açıcı değil doğrusu. Tam sınırın üzerindeyiz..

Dediğim gibi, sonra bastık bu sefer kuzeye Halfeti ve Rum Kale'ye gittik. Baraj suları yüzünden su altında kalmış olan bu şirin mi şirin beldede bir botla Rum Kale'ye ve Savaşan Köyü'ne gittik. Rum Kale'nin dudak uçuklatan manzarası ve her iki yanını saran mavi derin Fırat sularını içimize çektikten sonra Halfeti'ye dönüp burada yağmura tutulduktan sonra akşam yemeğimizi içkili bir restoranda vadiye bakarak yedik..


Rumkale'den Fırat'ın durgun sularına saygıyla bakış..

Urfa ve çevresi: Urfa'da malum turistik turu yaptık. Urfa Müzesi, Kale, Balıklıgöl, Çifte Mağara, camiler ve dar sokaklar. Ertesi gün Harran, Şuayip Şehri ve Soğmatar'ı ziyaret edip çok bozuk köy yollarında yol alarak, çok tatlı, insanın içini burkan akıllı mı akıllı, komik mi komik köy çocuklarıyla tanıştık.

Urfa'da son ziyaret ettiğimiz yer ise Göbeklitepe oldu. Burayla ilgili ayrı bir kayıt yapmak istediğimden şimdilik fazla değinmiyorum. Buradan Mardin'e devam edip oradaki öğrtmenevinde konakladık..Devamı Bölüm 2'de..


Urfa Kalesi'nden kentin manzarası..
Şuayip Şehri'nde tanıştığım, hiç yanımdan ayrılmayan, yağmur yağdığında şemsiyemin altına sığınan kız çocuğu..Haftaya ailesiyle birlikte Afyon'a mevsimlik işçi olarak çalışmaya gidecek. Bir adresi bile olmayan bir köy ile sürekli aşağılanarak, düşük yevmiyeyle çalıştırıldıkları tarlanın kenarındaki çadır arasında geçen bir yaşam onunkisi..


Ünlü Harran evleri.. 











1 yorum:

gezgin395 dedi ki...

taze kuvvete karşın, yorgun düştüğünüz belli...kolay değil valla. yine de üç satırlık anlatımlara çok şey katabilmişsin.braf!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...