O kadar yer gezip de insanın kendi çalıştığı yeri ziyaret etmemesi olmaz. İzmir'in tarihi en geriye giden höyük alanını, yani Ulucak'ı görmeden hiç olmaz!
Ulucak, verimli Nif Ovası'nda yer alan İzmir'in Kemalpaşa İlçesi'ne yakın bir höyük. Burada 1995 yılında kurtarma kazısı niteliğinde başlayan kazılar önce Ege Üniversitesi ve İzmir Arkeoloji Müzesi ortaklığında Altan Çilingiroğlu başkanlığında sürdürüldü. 2009'dan bu yana Trakya Üniversitesi Arkeoloji Bölümü adına Özlem Çevik tarafından bir bakanlık kazısı olarak yürütülüyor. Höyüğe emek veren çok sayıda meslektaşımız var, aslında Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Bölümü'nde olup da bu höyükte çalışmamış, buraya emek vermemiş hemen hiç kimse yok. Bu özverili ve uzun erimli çalışmalar sonucunda Ege Bölgesi'nin Tunç Çağı öncesine uzanan Erken Kalkolitik ve Neolitik kültür tarihi ile ilgili ilk defa olarak bilgiler edinilmiş oldu. Hem de yığınla bilgi! Bu nedenle, Ulucak'taki kazılar Ege tarihöncesi araştırmaları açısından bir dönüm noktası niteliğinde.
|
Oku takip edin!! |
Ulucak'ta her höyükte olduğu gibi bir çok farklı döneme tarihlenen yerleşimlere ait kalıntılar var. Zaten höyüklerin ova tabanından yükselerek, yapay bir tepe oluşturmasının nedeni de tam olarak bu. Özellikle kerpiç mimarinin ağırlıklı olarak görüldüğü höyüklerin yükseklikleri 10-20 metreyi bulabilir hatta aşabilir de. Ulucak'ta ilginç olan höyüğün bir bölümünün ova tabanının altında, bir bölümünün ova tabanının üzerinde yer alması. Nif Çayı'nın ve kollarının dağlardan sürükleyerek getirdiği hem alüvyal hem de kolüvyal sedimanlar ova yüzeyinin sürekli olarak yükselmesini sağlamış, bu nedenle de höyüğün eski dolguları zamanla ova seviyesinin altında kalmış. Aslında bu tipte höyükleri bir buzdağı gibi gözümüzde canlandırabiliriz.
|
Geç Roma Dönemi duvarları.. |
Ulucak'ta Erken Neolitik Dönem'den tutun da Geç Roma-Erken Bizans Dönemi'ne kadar uzanan arkeolojik dolgular var. Genelde höyükte Neolitik ve Erken Kalkolitik dönemleri içine alan VI, V ve IV. tabakalar çok iyi korunmuş olarak bulunurken, Tunç Çağı, Orta-Geç Kalkolitik Dönemler ise çeşitli nedenlerden dolayı aşırı tahrip olmuş olarak karşımıza çıkıyor. Çok iyi korunmamış olmasına rağmen, taş temelleri korunmuş olan dörtgen planlı evler ve onlara ait bol sayıda ve iyi nitelikli çanak çömlekler Tunç Çağı tabakalarını sadece tarihlememizi sağlamıyor, aynı zamanda diğer yerleşimlerle karşılaştırma yapmamızı olanaklı kılıyor.
|
Neolitik tabakalarının ne kadar iyi korunduğuna güzel bir örnek. Yoğun ve ani bir yangınla yıkılmış olan dal-örgü mimari tekniğiyle inşa edilmiş tek odalı 30 nolu mekan ve içindeki silolar, fırın, çanaklar, ezgi taşları.. |
|
İlk ortaya çıkan kırmızı kireç taban |
|
2011 sezonunda Tunç Çağı tabakasında bulunan Depas ortaya çıkarılırken. Her önemli buluntu gibi onun da yarısı kesitte! |
|
Kırmızı boyalı tabanı peygamber sabrıyla ve dişçi aletleri ile tahrip etmeden açan ekip üyeleri..
|
Ulucak'ın Ege prehistoryası için önemi nereden kaynaklanıyor? Burada aşırı detaylara girmenin bir anlamı yok, ama belki maddeler halinde kısaca sıralayabiliriz:
- MÖ 7000-6600 arasında bir tarihte buraya yerleşmeyi seçmiş olan Ege Bölgesi'nin ilk çiftçileri olan Ulucaklılar, Ege ve Yunanistan'daki yerleşmeler arasında da Knossos ve Argissa ile birlikte bu coğrafyadaki en erken köyü kurmuşlardı. Bölgeye evcil hayvanları ve tahılları ile birlikte giren bu topluluk ve onun bıraktığı izler sayesinde Ege Bölgesi'nin neolitikleşmesine dair ilk defa elle tutulur arkeolojik kanıtlara dayalı bir model oluşturma şansımız oldu.
- Tıpkı Knossos X'da olduğu gibi, Ulucak'a gelen çifçiler de henüz çanak çömlek kullanmıyorlar. Demek ki Ege'de neolitikleşme süreci tahmin edilenden çok daha önce başlamış.
- İlk yerleşimcilerin sahip olduğu kültürel özellikler -mesela kırmızı boyalı kireç tabanlar- sayesinde onların kökenlerine ilişkin görüşler ortaya atabiliriz. Sözgelimi çiftçilerin tarımı benimsemiş yerel bir avcı-toplayıcı toplum mu yoksa bölgeye dışarıdan (mesela İç Batı Anadolu'dan) göç eden çiftçi bir toplum mu olduğunu tartışmaya başlayabiliriz.
- Höyüğün ilk yerleşimcilerinin ardından gelişen yaşamına bakarak yerel kültürün ve yaşayışın gösterdiği gelişimi ve değişimi 1000 yıllık bir süreç içinde inceleyebiliriz ki bu başlı başına kültür tarihine büyük bir katkı.
- Topluluğun bıraktığı materyal kültüre bakarak komşu bölgelerle olan ticari, sosyal ve kültürel iletişimine ışık tutabilir, hem bölgenin yerel özelliklerini ortaya koyabilir hem de komşu kültürlerden nasıl etkilendiğini gösterebiliriz. Mesela obsidyen değiş-tokuşu ve Ege'deki deniz yolları, obsidyenin dağıtımı konusunda bir sürü öngörüde bulunabilir, Ege toplumlarının nasıl sürekli iletişim içinde kaldıklarını açıklamaya çalışabiliriz.
- Doğal çevrede bu uzun dönem içinde görülen değişimleri, toplumun beslenme ekonomisinde ortaya çıkan yenilikleri, iklimdeki salınımların insan toplumlarını ne yönde etkilediğini, yerleşmenin neden MÖ 5700'lerde bir anda terk edildiğini de ortaya koyabiliriz.
Bu liste uzaaaar gider aslında. Bu kaydı daha fazla boğmak istemiyorum, yeterince ağır oldu zaten. Yakın zamana kadar ilk çiftçiler ve onların yaşayışları ile ilgili hiç bir şey bilmediğimiz için Ulucak'ta ortaya çıkan her yeni buluntu, her yeni yapı katı bize yepyeni ufuklar açıyor. 2011 yılında ilk defa ana toprağa ulaştığımız höyükte, daha araştırılması gereken o kadar çok konu var ki!
|
Biz yazlarımızı burada geçirmeye devam edeceğiz, siz de bizi ziyaret edebilirsiniz! |
|
Ulucak'ın ilk çiftçileri sizi selamlar!! |