28 Şubat 2011 Pazartesi

Roma 1 Gün, Episode 3

Dünyanın en iyi cappicinosu buradaymış efendim. İçtim ve tadı gerçekten güzeldi ama dünyanın en iyisi mi bilemem..

En sevdiğim Roma imparatoru Hadrian tarafından yaptırılmış nefes kesici bir kubbesi olan tapınak

Panteon'un kubbesi ve gözü (oculus)

Orbis Terrarum :)

Tevere Nehri: Roma'nın ortasından geçiyor, Vatikan'a geçiş buradaki köprülerden yapılıyor.

Vatikan'a Giriş, Papa elimi öpmek istedi, Allah versin dedim.. :)

Ünlü Aziz Petrus Katedrali ve önündeki meydan.

Katedrala giriş için sırada bekleyen insanların sadece küçük bir kısmı, ben bunların arasından geçip asıl gitmek istediğim yere yöneldim..

İşte burasıydı asıl gitmek istediğim yer. Benim gözümde dünyanın en güzel sanat eseri. Bir dehanın ellerinden çıkmış, önünde saygıyla eğiliyorum Mikelanj. Büyük dehasın. Bir insan tavandaki iki boyutlu bir resmin nasıl üç boyutlu algılanmasını sağlayabilir?

İçeride kesinlikle resim çekmek yasak! Bir deneme olarak makinemle rastgele çektiğim bu resim düşündüğümden de güzel çıktı. Burası Sistine Şapelinin Mikelanj tarafından yapılmış tavanı. Olağanüstü bir şey. Dikkatinizi en ortadaki resme verirseniz burada yaşlı, sakallı bir erkek olarak canlandırılmış tanrının insana parmağıyla can verdiği sahneyi görebilirsiniz.. 

Sistine Şapelinde bir köşeye oturup dakikalarca bu resimlere baktım. İnsanın aslında yanında dürbün getirmesi lazım buraya..

Raffaello'nun ünlü Atina Okulu tablosu. Bu resmi bu kadar yakından görebilmek müthiş bir şey..

Antik Yunan filozofları ve ben :)

Raffaello'nun Atina Okulu tablosundan ayrıntılar. Burada solda matematikçi ve filozof Pitagoras kitabını yazarken görülüyor.. Sağda elinde kalemle düşünceli olarak duran ise Heraklit ('hiç bir zaman aynı suda yıkanamazsın')..

Pitagoras, matematik-felsefe uğraşırken. Arkasında sanki ondan kopya çekmeye çalışan kişi ise Anaximender yada Empodokles..

Öklid (Euclid) burada öğrencilerine geometri dersi veriyor..Ahh ahh..

Forum Romanum.

Günün sonunu Collesseum'da yaptım. Gün batımında çok hoş bir ışık vurdu bu devasa tiyatronun üzerine..

Japonsever arkadaşlarım için. Çok fazla japon turist vardı, animelerden fırlamış çok sayıda kız ve erkek :)

Roma'da 1 Gün, Episode 2: Atina Felsefe Okulu

Raffaello'nun çok çok ünlü duvar tablosu. Rönesans'ın en parlak yıllarında, Avrupa medeniyetinin temellerinin, bilimin, felsefenin ve sanatın başlangıcının antik Yunan'da yeniden keşfedildiği yıllar. Resmin ortasında Platon ve Aristo ellerinde ünlü kitapları 'Timeo' ve 'Etica' ile konuşarak yürüyorlar..Mükemmel bir sembolizm, Rönesans ile yeniden doğan Avrupa tarihini ve kimliğini anlamak için bu tabloya bakmak yeterli..

Roma'da 1 Gün, Episode 1: Panteon'un İçinde


Aslında Panteon dışında çektiğim videodan sonra bunu koyacaktım ama malesef yükleyemedim öbür videoyu. Ama bunun çok önemli bir özelliği var. 98 yada 99'du, ben daha çiçeği burnunda arkeoloji öğrencisi olarak annem ve teyzemle Roma'ya gelmiş, çok büyük heveslerle Panteon'u gezmek istemiştim. Ama o dönemde yapının içinde restorasyon olduğu için gezememiş ve bu duruma çok çok üzülmüştüm. İşte aradan on yıldan fazla geçti, şimdi Panteon'un büyüleyici kubbesini içeriden görme şansı buldum...

Panteon, benim Roma'da en sevdiğim binalardan. Belki de Sistine Şapelinden sonra en sevdiğim sanat yapıtı. Videoda kubbenin çapının 30 metreyi aştığını söylüyorum ama şimdi baktım kubbenin çapı 40 metrenin üzerinde. Büyük bir eser, tarihini düşününce gerçekten jaw-dropping!

26 Şubat 2011 Cumartesi

Ekranda Buluştuğum Dostlar!

İşte insana yalnızlığını unutturan dostlarla skype dünyası. Beni mutlu ettiniz, siz de hep öyle olun!

Sicilya'da Son Günümüz ve Monreale Kilisesi

Son gümünüzde Palermo'da daha önce görmeye fırsat bulamadığımız ünlü mü ünlü Monreale kilisesi ve manastırını gezdik. Çok bunaltıcı bir otobüs yolculuğundan sonra (sadece 20 dakika ama çok kalabalık), Monreale ulaştık. Burası Norman krallarından II. William tarafından, II. Roger'ın yaptırdığı katedralden daha üstün olsun daha büyük olsun daha iyi olsun diye inşa ettirilmiş bir Orta Çağ yapısı. Yine altından mozayikler, incilden tanıdık sahneler ve Arap mimarisinin etkilerinin görüldüğü bir kilise. Çok çarpıcı ve büyüleyici bir sanat eseri, malesef sanatçıların isimleri değil, sponsorlarının isimleri anılıyor.

II. William gösteriş meraklısı bir megalomanyaktı muhtemelen. Sayesinde kent turist kaynıyor!

Bizans usulü panto krator. Herşeyi yaratan isa pozu.

Mozayiklerin ayrıntıları büyüleyici..

Kilisenin genel görünümü. Fazla karanlıktı, dışarısı yağmurlu olduğu için..

Kilisenin yanındaki ünlü manastır ve Arap etkili mimarisi

Kilise ve manastırın avlusu. Bu anda dolu yağmaya başladı..

Sicilya Mutfağına Giriş

Sicilya’daki yemeklerden daha önce biraz bahsetmiştim. Burası aşırı karbonhidrat ağırlıklı bir mutfağa sahip. Pasta, pizza, pannini diye gidiyor. Tabii pastanın, pizzanın ve pannininin binbir çeşidi var. Hepsi birbirinden güzel. Peki Sicilya mutfağı bundan mı ibaret? Hayır, tabii ki! Sicilya’nın en önemli özelliklerinden biri bol bol balık yenmesi, hemen her restoranda var. Çeşitli balıklar içinde en ünlüsü ise kılıç balığı (bkz. Catania balık pazarı adlı entry). Yemeklerde acı yok, benim ağız tadıma göre fazla tuzlu ama genelde Türk mutfağı lezzetlerine yakın olduğu için yabancılık çekmedim.  

Çeşitli deniz ürünleri de yemeklerde bol bol karşılaşılan şeylerden. Benim gibi midyesever bir insan için burası tam bir cennet. Özellikle domates sosuyla kabuğunda pişmiş midyeli spaghettinin üzerine bir lezzet bulmak zor. Tam benim sevdiğim gibi!

Yine Sicilya’ya özgü ürünlerden biri: Arancine. Bunlar bizim içli köfteden biraz daha büyük içi pirinç pilavı dolu, ortasında da et parçası olan ele alınıp yenilen dışı kızarmış ekmek kırıntısı olan büyük köfteler. Bilmem anlatabildim mi? Her barda bunlardan var, bunların tabii çeşitleri de var. Ayrıca pek bir doyurucular. Öğle yemeği için ideal!
Arancineler böyle gözüküyor işte!

Bol sebzeli pizza

Blogumdaki ilk resim bu. Bol midyeli domates soslu spaghetti

Sicilya şarabı ve yanında yine makarna

Sicilya mutfağında çok sayıda tatlı var. En ünlüsü Connole denilen kremalı tatlı. Onun dışında ama çok çeşitli tatlılar var, ama bunların çoğu kuzey Avrupa tarzında. Nedense tatlılarda pek Arap-Doğu etkisi sezemedim. Baklava, kadayıf tarzı şeyler yok mesela!

Ünlü Sicilya şaraplarından sadece bir kere deneyebildim, şarap uzmanı olmadığım için fazla bir yorum yapamam, ama benim ağız tadıma uygundu.

Sicilya mutfağı üzerine bir sürü kitap satılıyor burada ama yerim olmadığı için alamadım. 

Seyyar pizzacı, börekçi

Yine güzel bir makarna, bu sefer patlıcanlı..

Sulu yemekler çok az. Bu et suyuna ravioli, benim için fazla tuzluydu. Ama lezzetli.

İşte Sicilya usulü tatlılar ve Connole.
Sicilya kokoreçi. Güzeldi.




Sicilya'nın İnsanları

Sicilya’da gezdiğimiz süre boyunca maalesef buranın yerli halkıyla fazla tanışamadık. Zaten turist olduğumuz için ve araba kiraladığımız için sadece otellerdeki, restoranlardaki ve müzelerdeki insanlarla, bazen de sokak satıcılarıyla iletişime geçme imkanı bulduk. Ben İtalyanca bilmediğimden, onlar da herhangi bir yabancı dil bilmediğinden Sicilya halkını ve yaşantısını çok iyi tanıdığımı söyleyemem. Diğer taraftan, fazla resim çekmem de mümkün olmadı, çünkü insanların suratına objektifi çevirmek pek de hoş bir şey değil. Bazı –tamamen öznel- gözlemlerde bulundum, onları paylaşabilirim. 

Her şeyden önce Sicilya insanının Türkiye algısı üzerine bir çift laf edebilirim. Avrupa’nın genelinde olduğu gibi, eğer hiç Türkiye’ye ayak basılmamışsa, buranın Doğu’da bir yerlerde yer alan bir çeşit Arap-İslam ülkesi olduğu kanısı genel halk arasında yaygın.

İki anekdot: Birincisi arabayı kiraladığımız europcar şirketindeki kadın benim ehliyetimin üzerinde Latin alfabesiyle yazılar olduğunu görünce, beni ikinci sürücü olarak kaydetmeyi kabul etti. Demek ki, Türkiye’de (heralde Osmanlı algısının devamı) Arap alfabesinin kullanıldığı düşünülüyor. İkinci olarak, küçük bir kentte kaldığımız hostelin sahibi bana ‘Türkiye’de de problemler var mı?’ diye sorarak Tunus ve Mısır’daki ayaklanmalara benzer olayların bizde de olup olmadığını öğrenmek istedi. Bu da Türkiye’nin sadece coğrafi olarak değil, siyasi olarak da genel olarak Arap dünyasının bir parçası olarak algılandığını gösteriyor. Bunun dışında, genelde ‘Turchia’dan geliyorum dediğimde, bir çok insanın suratında herhangi bir kas oynaması görmedim. Ama tüm bunları Sicilyalıları yargılamak için sıralamadım, sadece bir fikir vermek için.

Beni sürekli İtalyan sandıklarını, birkaç kere bana yol sormaya yeltendiklerini ekleyebilirim. Ama ‘no capito!’ ‘no İtaliano’ gibi şeyler zırvalayıp ellerimi iki yana çaresizlikle açtım. En sosyal anlarımı trafikte yaşadım. Arabalara yada yayalara yol verince mutlaka göz teması kurup gülümseniyor, hatta bizdeki gibi işte, bir selam çakılıyor. Her seferinde seve seve kurdum bu iletişimi..  

Sicilya, sonuçta İtalya. Genel İtalyan klişeleri ile insan ister istemez karşılaşıyor, yada klişe olduğu için sadece onları algılıyoruz. Sonuçta buranın gençliği ile ne biliyim Berlin’in yada İzmir’in gençliği arasında hiçbir fark yok. Küreselleşme o farkları zaten sildi, süpürdü. Ben de daha çok orta yaşlı ve yaşlılara bakarak genel bir Sicilya portresi oluşturmaya çalıştım kafamda. Burası, unutmamalı, Akdeniz’in orta yerinde bir ada. Homojen bir nüfus beklemek, belirli bir tip, kategori oluşturmak imkansız gibi. Adanın geçmişinde ve bugününde yetmiş milletten insan var, tam bir Akdenizlilik yani! Bence en doğru tanımlama bu olur.  

Torununu parka getirmiş dede ve anneanne
İnsanlarla ilgili dikkatimi çeken noktalardan biri, meydanlarda orta yaşlı adamların toplanması oldu. Küçük-büyük tüm kentlerde meydanlarda birtakım kısa boylu, göbekli, vasat giyinimli erkekler ya volta atıyorlar, ya bir masanın etrafında kağıt oynuyorlar yada hararetle bir şeyler tartışıyorlar. Bunun fotoğrafını birkaç kere çekmeyi denedim. Konuşmalar hep gürültülü, hep sanki her an kavga çıkabilirmiş gibi. Akranı olan kadınları ise çevrede pek göremedim, ya evlerinde işlerle uğraşıyorlar yada çarşıda manavda alışveriş yapıyorlar. Erkeklerin kamusal alanlarda görünür olduğu, kadının pek ortalarda dolaşmadığı bir yer Sicilya. Tabii bu dediğim taşra için geçerli, kentte böyle bir durum yok. Akdenizlinin habitusu, yada modus vivendisi bu işte. Bunu görmek beni gülümsetiyor, feminist kadın hareketinin taşraya ulaşması daha vakit alacak gibi burada…

Sokağa bir masa atmış, kağıt oynayan adamlar

Kayığın üzerinde kağıt oynayan ve tartışan adam kişiler

Palermo'da bir restoranda futbol gazetesi okuyan genç adam

Sicilya’da şimdiye kadar tek bir Türkiyeli’ye rastlamadığımı da belirtmek isterim. Türkler henüz Prag, Paris ve Londra’yı gezmeyi bitiremediler herhalde. Yakında burayı da keşfederler! Diğer turistlere gelince, bol bol Alman, Fransız ve Amerikalı var. Almanlar doğal güzellikleri, Fransızlar Orta Çağ mimarisini görmeye, Amerikalılar ise birazcık Avrupa havası koklamaya (‘this is awesome!’) gelmişler. Yazın buradaki turist deryasını düşünmek bile istemiyorum, hele ki buradaki kilometreler boyunca uzanan plajları gördükten sonra..


Tunusluların oturduğu bir mahalledeki duvardaki yazı. Tercümeye gerek yok.

Sirakusa'da şeker satan amcalar




24 Şubat 2011 Perşembe

Sicilya'nın Hayvanları, Çiçekleri II

Sordum sarı çiçeğe... (Giardini-Naxos'ta)

Çok ilginç bir tropik bitki. Adını bilmiyorum, ama o da bilmiyor bence :)

Taormina'da Yasemin (Bornova'yı anımsattığı için çektim ama flu çıkmış)


Tyndaris'te meditasyon yapan kedicik..

Tyndaris'teki küçük müzeyi bizimle birlikte gezen sevimli köpek

İşte işte ilk başarılı kuş resmim (20 günde 1 tane çekebildim) 18x zoomla sonuç böyle oluyor..

Mantar!

Her yerde rastladığımız yakından bakınca insanı şaşırtan detaylara sahip çiçek.

Tyndaris Antik Kenti

Bugün hava çok bulutlu, arada yağmur yağıyor. Lipari Adası'na yapacağımız geziden vazgeçip Millazzo yakınlarında bir antik kente gitmeye karar veriyoruz: Tyndaris. Lonely Planet'e göre adadaki en huzur dolu arkeolojik parklardan biri.

Tyndaris düşündüğümüzün tersine, deniz kenarında değil, dağın tepesinde kurulmuş bir antik kent. Buradaki akropolis'in üzerine sonradan anıtsal bir kilise ve manastır inşa edilmiş. Kilisenin modern mozayik ve süslemeleri fazla abartılı ve estetikten uzak. Kilisenin özelliklerinden biri siyahi Meryemana ve İsa heykelinin burada olması. Bu heykellerin aksine ama duvarlardaki İsa, hep sarışın ve mavi gözlü, ayrıca 7 gün gymde çalışmış izlenimi veren bir vücuda sahip.

Akropolis'in üzerine kurulmuş kilise.

Six-pack Jesus.
Roma Dönemi'nden kalma flüt parçaları (Tyndaris)
Tyndaris'teki hamam yapısı oluyor burası, çok güzel mozayikleri olan..
Burası Tyndaris'teki tiyatro, ilk kuş resmini burada çekebildim. Hayvanlar için yapacağım kayıtta bulabilirsiniz o minik kuşu..
Hamam yapısındaki mozayiklerden bir örnek, sanırım Poseidon ?

Akropolisten denizin ve lagünün görünümü




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...